20 Temmuz 2007 Cuma

Atmosfer

Dünyamızı kaplayan ve %78 Nitrojen(N2), &21 Oksijen(O2) ve %1 Karbondiyoksit(CO2) ve diğer bazı gazlardan oluşan tabakaya atmosfer diyoruz. Öncelikle bizim yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz oksijen ve ısının, atmosferin alt tabakalarında uygun şekilde bulunduğunu bilmekte fayda var. Yani yükseklik arttıkça ısı, basınç ve oksijen yoğunluğu düşer. Bunun sonucu olarak sürtünme de azalır. Böylece uçaklar daha az güç üreterek aynı hızlarda uçabilirler. Bu da yakıttan tasarruf anlamına gelir. Ama ne var ki insanlar yüksek irtifada yaşamaya uygun olarak yaratılmamışlardır. Her 330mt'de (1000ft) 2 derece kadar düşen hava sıcaklığı bir yana, oksijen yoğunluğu da düşmektedir. Ama hani oksijen %21 oranındaydı.. Evet öyle ama yukarı irtifalarda bu oran sabit kalsa da basınç az olduğu için oksijen molekülleri ayrık bir biçimde bulunur. Yani bir bardağın içinde deniz seviyesinde 10birim oksijen molekülü olduğunu varsayalım. Aynı bardak 20.000ft yüksekliğe çıktığında içindeki oksijen molekülü sayısı 5'e düşmüş olur. Yani insanın nefes alması için gerekli olandan daha az bir yoğunluktadır. Bu da yaşam şansını ortadan kaldırır. Yerden yaklaşık 10.000ft yani 3300mt yukarıda etkisini göstermeye başlayan bu olay, daha yukarılara çıkıldıkça etkisni arttırır. Aşağılarda insana 30dk kadar yaşama süresi verirken 30.000ft gibi çok yüksek irtifalarda (yolcu uçakları genelde bu irtifalarda uçarlar) 30saniye gibi kısa bir süre içinde oksijen yetmezliğinden ölüme neden olur. Bunun adı da tıpta "Hypoxia"dır.
Peki ya bu yolcu uçakları nasıl o yükseklikte insan taşıyorlar.. Hepiniz uçak havalanmadan önce hosteslerin, "eğer kabin basıncı düşerse yukarıdan düşecek olan oksijen maskelerini takınız" anonsunu hatırlıyorsunuz değil mi? İşte uçaklar, havada kaldıkları süre içerisinde içleri basınçla doldurulmuş bir şekilde uçarlar. Kabinlerin hava kaçırmayan yapıları sayesinde içeri giren hava sıkıştırılmış ve böylece iç basınç artmış olur. Basınç azlığından ayrışmış oksijen molekülleri ise uçak içerisinde, dış atmosferin aksine nefes almamız için uygun yoğunlukta olurlar. Bizlerde böylece rahatlıkla seyahat edebiliriz.
Ayrıca dış havanın -40/-50 derelere düştüğü bu ortamda, ısıtılarak yolcu kabinlerine verilmesi ile de yer seviyesindeki yaşam koşulları sağlanmış olur.

Hiç yorum yok: